Reklam Alanı
Reklam Alanı
yeşil yol film incelemesi
Sinema 260 0

Yeşil Yol Film İncelemesi

Yeşil Yol Film İncelemesi

Ne zaman kült, mutlaka izlenmesi gereken filmlerden bahsedilse adından mutlaka söz ettiren Yeşil Yol film ismini mutlaka duymuşsunuzdur.

1996 yılında Stephan King’in yazmış olduğu romandan aynı isimle uyarlanmıştır. 1999 yılında yapılan bu filmin yönetmenliğinde ise Esaretin Bedeli, Öldüren Sis filmlerinden adını duymuş olabileceğimiz Frank Darabont yer alıyor. Başrollerde ise yine adını çok sık duyduğumuz Tom Hanks ve Micheal Clarke Duncan yer alıyor.

yeşil yol filmi

Konusundan kısaca bahsedecek olursak, idama çarptırılmış mahkumların Amerika’da Could Mountain hapishanesinin E koğuşuna gelmesi ile başlar her şey. Filmde başrol konumunda yer alan Paul adlı karakterimiz aynı zamanda anlatıcı rolündedir ve bu koğuşta baş gardiyandır İdama çarptırılmış mahkumların yeşil yoldan geçerek elektirikli sandalyenin olduğu ve idam işleminin gerçekleştirileceği odaya götürmekle sorumludur. Görevini yaptığı zaman boyunca pek çok mahkûma bu yolda eşlik etmiş olmasına rağmen üzerinde filmin ortaya çıkmasına sebep olacak kadar etki bırakan bir mahkum gelir. Bir gün iki kızı öldürmek suçundan idama çarptırılmış olan oldukça cüsseli John Coffey adlı mahkumumuz da işte bu koğuşa gelir. Oldukça iri yapısına karşın duygusal ve ürkek yapısı filmin başlarından dikkat çekse de ilerleyen zamanlarda görüleceği gibi John Coffey’in daha dikkat çekici, Tanrı tarafından ona verilmiş bir mucizesi vardır. Bunların aydınlatılması ve koğuşta yer alan gardiyanlar, mahkumlar arası ilişkiler ele alınmakta.

Biraz da filmin neden bu kadar adından söz ettirdiğinin sebebini irdelemek gerekir. İlk başlarda dikkatimizi çeken aslında gardiyan denilince aklımızda oluşan imajın tam zıttı olan Paul karakterinin davranışlarıdır. Mahkumlara karşı tutumu oldukça sakin, anlayışlı ve merhametlidir. Bunun tam aksine Percy adlı valinin karısının yeğeni olduğundan ötürü kendini üstün olarak gören ve mahkumlara tepeden bakan kendisinin bile hakkıyla elde etmediği statüyü kullanarak diğerlerini ezmeye çalışan bir karakterimiz de mevcuttur. Bu iki tiple aslında insanları meslekleri, bulundukları konum ya da başka durumlardan ötürü etiketleyip, tek kalıba sokmanın yersiz ve uygun olmadığı sonucuna varılabilir. İnsanoğlunun olduğu yerde asla tek tip bir durumdan söz etmek mümkün değildir; iyisi varsa kötüsü de mutlaka olacaktır. Kötü olmasa iyi zaten iyi diye adlandırılamazdı.

İlginizi Çekebilir:  En İyi Film Siteleri

yeşil yol film incelemesi

John Coffey’in görüntüsünün altında yatan o karanlıktan korkan, çekingen belki de sakince yatan çocuğu Micheal Clarke Duncan çok iyi bir şekilde yansıtıyor. Belki de tek suçu kızlar öldürüldüğünde kızların onun kollarında bulunmuş olmasıydı. Ama onun idam edilmesine yetecek kadar güçlü bir kanıt mıydı ki bu? Yoksa sadece siyahi olduğu için o iğrenç “zaten potansiyel suçludur” görüşünün kurbanı mıydı? Ve yine buradan da insanların olayların aslını astarını bilmeden çoğu zaman çok çabuk bir şekilde hüküm vermelerinin acı bir sonucunu görmüş oluyoruz.

Buna rağmen bile John’un o mucize özelliğini insanlara yardım etmek için kullanmaktan çekinmemesi filmin en güzel kısımlarından biriydi. İnsanların içinde yer alan hastalıkları bu özelliği sayesinde kendine alıp sonra kusması ile tedavi etmiş oluyordu. Bu yolla hem Paul’u o zamanlar mustarip olduğu idrar yolu enfeksiyonundan hem de Melinda adlı karakteri tedavi edilemeyecek durumdaki beyin tümöründen kurtarıyor. Ve Paul’un karısının teşekkür mahiyetinde yaptığı mısır ekmeğini koğuştaki diğer arkadaşı ve faresi ile paylaşmaktan da geri durmuyor.

yeşil yol film incelemesi

Bu fareyi sahiplenen ve koğuşta kendisine arkadaş edinen Del ve faresi Mr. Jingle arasındaki bağ da yine değinilmesi gereken noktalardan. Onu eğitmiş ve yemeğini, koğuşunu paylaşmıştır. Burada içinde yatan merhamet ve sevgi duygusunu açıkça görebiliriz. İdama giderken düşündüğü şeyin faresi Mr. Jingle olması da ona ne kadar değer verdiğini gösteriyor. Paul ve gardiyan arkadaşının söylediği üzere Mr. Jingle’yi Fareliköy’e götüreceklerdir ve orada sirkte para karşılığında insanları eğlendirecektir. Bununla teselli olmuştur fakat idamı esnasında Percy adlı karakterin aslında böyle bir yer olmadığının sadece onu susturmak için anlattıkları bir masal olduğunu söylemesi belki de Del’i idamdan daha çok üzmüştür. Üstelik Percy’nin yaptıkları bununla da sınırlı değildir. Del’in idamı esnasında kafasına konulan süngerin ıslak olması gerekirken bilerek ıslatmamış ve ölüm anında yanarak cani bir şekilde can vermesine sebep olmuştur. Bu sahnede idamı izlemeye gelenlerin kaçışmaya çalışması gibi seyircinin de buna dayanabildiği söylenemez açıkçası. Paul ise yaptığının sonucunu iyice görmesi için Percy’ye yaptığını zorla izletmektedir.

İlginizi Çekebilir:  Redmi Yeni Akıllı Televizyonunu Tanıttı! Karşınızda Redmi Smart TV X

yeşil yol

İdamı izlemeye gelen insanların bunu neden yaptıkları da ayrı bir soru işareti. Ölmekte olan bir insanı izlemek ve buna alkış tutmak ne gibi bir tatmin ya da memnuniyet hissi verebilir ki?

Filmin sonlarında Paul’un da öğrendiği üzere aslında John suçsuzdur. Suçu yine aynı kğuşa gelen “Wild Bill” Wharton işlemiştir. Fakat filmin acı sonundan da anlaşılacağı üzere John’un idamı engellenmez. Bu da pek çok kişinin vardığı kanıya göre bir kadere boyun eğmenin gösterimidir.

Ayrıca Paul’un bu bilgiyi öğrendiği esnada John’a temas etmiş olması Paul’a kimimizce lütuf kimimizce ise ceza olarak nitelendirebileceğimiz bir özellik vermiştir: uzun ömür. Filmin sonlarında, tanıdığı ve sevdiği herkesin onun gözleri önünde ölmesinin acısından bahseden Paul bu soruyu düşünmemize yol açıyor. Acaba ölümsüz olmak ya da uzun yaşamak gerçekten de istediğimiz bir şey mi?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir